Neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettiğimi söyleyeyim: Hem sizlere yeni nostalji yazıları hazırlamak, hem de kendime bir hafta izin verip kafayı dinlendirmek ve bu yazının sizlerin de bir nebze ilgisini çekeceğini tahmin ettiğim için bu yazıyı kaleme aldım.
Evet, başlığımız Telefon Dolandırıcılığı. Önce 1960’lı yıllara İstanbul'a gidip bir bakalım: Yaşı yetenler bilir, 1960’larda İstanbul'da Sülün Osman diye biri vardı.Bu Sülün Osman ünlü bir dolandırıcıydı.Galata Kulesini,tramvayları,meydan saatlerini,şehir hatları vapurlarını saf vatandaşlara satardı. Bu olaylarla ilgili yakalanıp mahkemeye çıktığında hakime: " Kusura bakma, hakim bey! Bu memlekette köprü satın alacak kadar eşekler olduğu müddetçe ben daha çok köprü satarım.”demiştir.
80’li yıllara gelindiğinde yine İstanbul’da "Rocky " lakaplı Güney Zobu adında biri vardı.Dolandırıcılar kralı olarak tanınırdı.Sinema sanatçısı Melike Zobu'nun babasıydı. Kurbanlarını genellikle döviz taşımanın yasak olduğu yıllarda iş adamlarından seçerdi. İş adamlarıyla lüks otellerde buluşur, ucuz döviz vereceğim diye paralarını alır, çift kapı yöntemiyle otelin arka kapısından kaçardı.
90'lı yıllara gelindiğinde kendisini “Yüzyılın Dolandırıcısı” olarak tanıtıp ün yapan, çoğunuzun hatırladığı bir Selçuk Parsadan vardı.Daha 16 yaşındayken o dönemin başbakanı Süleyman Demirel'e kendisini paşa olarak tanıtıp Atatürk tablosu satmıştı. İş dünyasından Nejat Eczacıbaşı’nı hatta Banker Kastelli’yi bile dolandırmıştı. Selçuk Parsadan, en önemli çıkışını 1995 yılında dönemin Başbakanı Tansu Çiller'i de kandırarak yapmıştır. Çiller’i telefonla arayıp kendini Emekli Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtmış ve Doğru Yol Partisine oy toplamayı vadederek Tansu Çiller'i örtülü denekten o zamanın beş milyar lirası dolandırmıştır. Hatta Parsadan bu olaydan sonra Tansu Çiller'e “saf bayan” lakabını takmıştır.
Neden bu üç kişiden bahsettiğime gelelim: Aslında çok dolandırıcı var da özellikle bu üç kişi hepsine kötü örnek olduğu ve dolandırıcılık konusunda çığır açtıkları için onları anlattım. Özellikle Selçuk Parsadan, telefonla dolandırıcılığın temellerini atmış ve bugünkü telefon dolandırıcılarına adeta rol model olmuştur.
Günümüzde artık telefonla dolandırmak sıradan basit bir olay olmuştur.Açıyorsun bir kişiye telefonu. Polisim,savcıyım diyorsun, terör örgütü bağlantısı diyorsun ve insanların eli ayağı dolaşıyor. Ondan sonra ne derseler yapıyorlar. Bütün paralarını, altınlarını,malını mülkünü onlara kaptırıyorlar. Bu dolandırıcılar memlekette benim diyen kişileri ,generalleri,profesörleri, iş adamlarını hatta hakim ve savcıları bile kandırmadılar mı? Emniyet telefonlarımıza sürekli mesaj atıyor.Polis para istemez; inanmayın, kanmayın diyor. Yine buna rağmen insanlarımız kanmıyor mu ?
Acaba neden bunlara kanıyoruz?.Kimileri de “Toplum olarak çok ekmek yiyoruz ya, işte çok ekmek yiyenin kafası çalışmaz.” diyorlar..Ne alaka? Hiç ekmek yemeyen ünlü doktorumuz Canan Karatay bile 50.000 dolar ve 10.000 lirasını koştura koştura çöp konteynerinin yanına bırakmadı mı? Demek ki abicim, bunun öyle ekmek yemekle falan bir alakası yok. Uyanık olacaksın o kadar.
Ben geçenki yazımda bunla alakalı iki örnek vermiştim.Şimdi üç beş tane daha vereyim de yazımıza devam edelim.Bu örnekler birebir yaşanmışş ve basından alınmıştır.Yalnız ben biraz daha kurgulayarak yazacağım
İlk örnekle başlayalım: Diksiyonu düzgün bir bayan: Filan bankadan arıyorum.Kalite prensiplerimiz gereği konuşmalar kayıt altında...Önceki dönemlere ait kredi kartlarından zorunlu olarak alınan bedeli iade etmek istiyoruz hesabınıza.”diyor. Hiç yoktan iyi para.Kim hayır diyebilir buna?
Kart bilgilerini vereceksin o kadar.Kurmuş ağını antilop, bekliyor atlayacak mı acaba diye.
Günün hareketli saatleri,yığılan müşteriler,takibi gereken evraklar. Zııırrr, telefon. Nazik terbiyeli bir kadın sesi:
”Efendim, nokta nokta sağlık sigortasından.
-Ben sağlık sigortası yaptırdığımı hatırlamıyorum ama.
-İlk yılı bankamızın ikramıydı,ikinci yıl ücretli,geciktirmeyin,yoksa mecburen icraya...
-Bir yanlışlık olmasın?
-Kayıtta görünüyorsunuz,sesli onay vermişiniz arkadaşlara.
-Peki ayrılmak istesem?
-İsim,soy isim,adres,kart,numara ve şifreyi de veriyorsunuz,yapışkan sigortacıdan kurtulmak pahasına.
Şimdi gidip sakinleştirici alın.Çünkü hesabınız boşaltıldı,siniriniz de boşalmasın boşuna.
“Müjde müjde! Takipçilerimiz arasında çekilen kurada tatil kazandınız.Dört gün beş gece tam pansiyon konaklama. Maytaplar yanıyor,ışıklar dönüyor,ekran bile seviniyor âdeta.Ya abim otur bir düşün," Kim kime ne vermiş bedava?" Diyelim inanacağınız tuttu. Şu cümle geliyor bedava tatil sözünden sonra: -Yalnız beyefendi, KDV’sini almamız gerek. Önemsiz bir rakam gibi görünüyor,ödüyorsunuz gidiyor. -Biz sizi arayacağız sonra. Çok beklersin daha.Boşuna bekleme,arayan soran olmayacak.
Bazıları da iyi niyetimizi istismar ediyor ve bizi dolandırmaya çalışıyor." kanserli çocuk,pahalı ilaç,çaresiz baba.." “Yetim bir kız çocuğuyum...Okumayı çok istiyordum ama..”Birkaç da usta işi fotoğraf. Banka hesap numaraları filan. Arada itimat ettiğiniz bir vakıf dernek olur o başka…Vermezsen hata.
Peki adınızı nerden biliyorlar? Kendiniz veriyorsunuz bayıla bayıla.Taksitli satışlarda,mağazalarda,lüzumsuz anketlerde...Bankalara bile güvenme,yamuk elemanı vardır,satar.
Bir gün telefonunuz çalıyor: “ Efendim, ben kargocuyum,evinizi bulamadık da!" Memleketten bir şey mi yolladılar acaba diye adınızı adresinizi güzel güzel veriyorsunuz onlara..
Dolandırıcıların en büyük silahı sizin hırsınız. “Filan yerde define var; ama hafriyat gerekiyor. Ah biraz nakit olsa!...” Ya da “Bir küp gömü buldum,sizin çevreniz geniştir,paraya çevirebilir miyiz acaba? Küpler hep gece karanlığında, alelacele ve kuytu sokaklarda teslim edilir,.Tabii ki teneke çıkacak içinde.Ne bekliyordun başka?
-Efendim,annenizin ödenmemiş taksidi… - Ne kadar? -400 lira. Unutmuştur,tamam ödeyeyim o zaman.
Ödeme be abi başkasını da çarpacaklar, alıştırma.
Bir de “evet” dedirten sigortacılar var. Adınız şu / evet…Soyadınız şu / evet…Filan adreste oturuyorsunuz. / evet…Kampanyamıza katılıyorsunuz / evet.. Ödemeyi kartla / evet
Gereksiz bir alışveriş yaptırdı sana.Bir kere de " hayır " de be abla! Hayır de de hayrolsun hakkında..
Şimdi yazımızın son kısmında aklıma geldikçe tebessüm ettiğim yaşanmış komik bir olayı anlatalım ve yazımızı bitirelim. Olayın kahramanı Zihni Amca…Seyfelerden Zihni Erdem. İlkokul öğretmenim Ekrem Erdem'in kardeşi. Zihni amca, zaman zaman yanıma gelir; sohbet ederdik. Güler yüzlü, şakacı bir amcamızdı. Bir gün bir iş için Ankara'ya gittim,dedi. Samanpazarı’nda gezerken küçük bir çocuk gazete satıyor ve bir yandan da bağırıyordu." Yazıyor, yazıyor! Zeki Müren çocuk düşürdü!" Merak ettim hemen bir tane gazete aldım ve okumaya başladım. " Zeki Müren İzmir’de konserden sonra sevmek için kucağına aldığı küçük bir çocuğu elinden kaydırarak yere düşürdü.”
Bir dahaki yazıda buluşmak üzere sağlıcakla kalın!
Yorum yazarak Akyazi.net Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Akyazi.net hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Akyazi.net editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Akyazi.net değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Akyazi.net Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Akyazi.net hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Akyazi.net editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Akyazi.net değil haberi geçen ajanstır.