Babasını 45 yıl sonra böyle bulmuştu...

Süleyman Gündüz, kendisini 1 yaşında bırakıp Almanya'ya giden vefat eden babasını aramaktan hiç vazgeçmemişti Babasının 2. evliliğinden olan kızının, köklerini aramasıyla da onun izine ulaştı; tam 45 yıl sonra... İnanılmaz öyküyü Can Dündar yazmıştı..

1960'larda Türkiye, kafilelerle Almanya'ya işçi uğurluyordu. Ekmek peşinde on binler akın akın gurbete koşuyordu.
Onlardan biri de Oflu Mustafa Kemal Gündüz'dü.
Medrese eğitimi görmüş, akşam sanat okulunda okumuş, çalışkan bir adamdı.
Zonguldak Ereğli Kömür İşletmeleri'nde çalışıyordu.
Görenler, James Dean'e benzetirlerdi.
Bugün Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünürü olan Sadık Albayrak'ın babasının dayı oğluydu. Fotoğrafı, onların cüzdanında gezerdi.
Arapça biliyordu Gündüz, çat pat da Almanca...
O yıllarda yurtdışından mektup arkadaşı edinme modası vardı. M. Kemal Gündüz de Almanya'dan 13-14 yaşlarında bir Alman kızla mektuplaşıyor, Almancasını ilerletmeye çalışıyordu.
1956'da 23 yaşındayken, hala kızıyla evlenmişti.
1957'de ilk oğulları doğdu, iki yıl sonra da ikincisi... İkincinin adını Süleyman koydular.
Süleyman doğduktan bir yıl sonra Almanya'ya işçi olarak gitmeye karar verdi Mustafa Kemal Gündüz... Geride bir eş ile 1 ve 3 yaşında iki oğul bırakarak gurbete koştu...

Almanya'da 2. evlilik
Gündüz, gittikten sonra önce işe, sonra da makine mühendisliği fakültesine girdi.
Eve düzenli mektup yolluyordu. Örf gereği eşine değil, babasına yazıyor, eşine, çocuklara selam gönderiyordu. 1963'te, "Buralarda tek başına yaşamak zor. Çocukları çok özledim, onları yanıma almak istiyorum" diye yazdı.
Bu mektubu yazdıktan bir süre sonra, Trabzon'dayken yazıştığı Alman kızla evlendi.
Kız 19 yaşındaydı, M. Kemal Gündüz 30...
1965'te yeni eşi ve 1 yaşındaki kızı Iris'le Trabzon'a geldi. Yeşilyurt Oteli'ne yerleştiler. Çaykara'ya kadar çıktılar, ama baba köyüne gitmediler.
Gündüz'ün geliş nedeni sonradan anlaşıldı: Eski eşiyle köyde kıydırdığı nikâhın geçerlilik taşıyıp taşımadığını araştırıyordu. Alman eşiyle evliliğini yasal hale getirmesi buna bağlıydı.
Eski nikâhın geçerli olduğunu öğrenince köyüne uğramadan döndü. Ailesinin, döndükten sonra haberi oldu. Yeniden evlendiği rivayetini onlar da duydu. Babası mahcup oldu ve oğluyla bağlarını kopardı.
Bir daha ne mektup geldi, ne de bir haber...
Babasız büyüdü çocuklar...
Lise çağına geldiler.
Süleyman Gündüz anlatıyor:
"Lise okumak için Trabzon'a gelmiştim. Köyden uzaktım. Babasız, savunmasızdım. Her gün gidip Yeşilyurt Oteli'ne bakar, babama dair hayaller kurardım. Bazen sokakta yürürken aniden dönüp bakıyordum, babam beni izliyor mu, bir ağacın ardından bana bakıyor mu diye... Neyse ki arkamda destek olarak dedem vardı. Baba rolünü o üstlendi. Arada teyzemlerde kalırdım. Bir gün teyze çocuklarıyla oynarken babaları eve gelmişti. Çocuklar 'Baba' diye kucağına atlamışlardı. Evden çıkıp saatlerce sahilde bir başıma yürüdüğümü hatırlarım."
Yine de kızmıyor, ama hep merak ve özlemle yaşıyordu.
Babası yaşıyor muydu acaba? Neredeydi? Ne haldeydi?
Küçük yerdi Trabzon, herkes öyküyü biliyor, ne zaman sokağa çıksa "Babandan haber var mı?" sorusuyla karşılaşıyordu.
1968'de Mustafa Kemal Gündüz'ün kardeşi Hollanda'ya gitti. Ağabeyini araştırdı. Evlendiği kadının ismini buldu. Bir süre Düsseldorf'ta, Essen'de yaşadıklarını öğrendi .
Ardından kayınbiraderi, İnterpol'e başvurdu. Gündüz'ün ailesine bakmadığını belirtip nafaka talebinde bulundu. Ödenen çocuk parasının Türkiye'deki ailesine verilmesini istedi.
Ama Mustafa Kemal Gündüz yoktu ortada...
İzini tamamen kaybettirmişti.

Hasret içinde ölüm
Söz yine Süleyman Gündüz'ün:
"Babam yoktu ama ruhu her an evin içinde dolaşıyordu. Yine de kimse bundan bahsetmiyordu. Annem bu konuda hiç konuşmazdı. Çok zorlanınca ağlar, sitem eder ama asla 'Babanız olsaydı' demezdi. Mütevekkil bir kadındı. Muhafazakâr terbiye almıştı. Kandil geceleri mevlitten sonra dua okunurken ben, 'Annemi af, babamı mahveyle ya Rabbi' derdim. Babaannem, 'Yapma, o senin baban' diye itiraz ederdi. Annem gülümserdi."
Süleyman Gündüz, 1973'te Erzurum'a okumaya gitti. Diş hekimi oldu. Sakarya'da çalışmaya başladı.
Ağabeyi de Libya'ya gitti. Hepsi gurbetçi olmuştu.
1974'te Mustafa Kemal Gündüz'ün babası öldü. Annesi, yatağa düştü.
Her akşam gün batmadan, yattığı yerden doğrulur, köşedeki erik ağacına doğru bakardı.
Oğlunu son kez, o ağacın altında görmüştü.
Yine oradan döner umudundaydı.
Kapılar sürgülenirken son bir kez yola bakar, öyle yatardı. 1979'da o da hasret içinde öldü.

İzi bulunuyor
Süleyman Gündüz, 1986'da Almanya'ya gitti. Babasına dair kayıtları inceledi. İkametgâh ilmühaberinden kaldığı evin yerini öğrendi.
Radigerr Caddesi, 87 numara...
Çevrede sordu, "Orada Karadenizli bir Türk yaşıyor" dediler. Heyecan içinde koşup gitti. Bir süre saklanıp evi izledi. Kapıda Metin diye birinin adı yazılıydı. Gidip kapıyı çaldı.
Metin çıktı kapıya... Zonguldaklıydı. Almanya'ya M. Kemal Gündüz sayesinde gelmişti.
"O evlenip gitti, ben onun evinde oturuyorum" dedi.
Süleyman Gündüz, Köln Konsolosluğu'ndaki bir belgeden, babasının 31 Temmuz 1967'de ekonomik kriz nedeniyle Kanada'ya göçtüğünü öğrendi. Bunun üzerine 1968'de Kanada hükümetine resmen sordular.
Kanada hükümeti, "Bize göçmen olarak gelenler hakkında bilgi vermiyoruz" dedi ve iletişim tamamen koptu.
Mustafa Kemal Gündüz'ün eşi 1999'da vefat etti. 23 yaşında dul kalmıştı.
Yeniden evlenmedi.
2 oğlunun 3'er çocuğu oldu. Ömrünü torunlarıyla doldurdu.
Ölmeden, "Ben babanıza hakkımı helal ediyorum" dedi.
Yalnız bir endişesi vardı:
"Ya kocasının Müslüman olduğunu bilemeyip Hıristiyan mezarlığına gömerlerse..."
Durumu kabullenmişti belli ki...
Şimdi öbür dünyayı düşünüyordu.


"Rahmetli peder"
Süleyman Gündüz, 2002'de AKP'den milletvekili oldu. Babasının öyküsünü kimselere söylemedi.
Konu geldiği zaman "Rahmetli pederim" diyor geçiyordu. Gerçeği sadece yakın çevresi biliyordu. Bir de tabii babasını, dünürü dolayısıyla tanıyan Başbakan Erdoğan...
Belli etmese de hâlâ babasına dair bir iz arıyordu:
"Ona dair anlatacak hiçbir hatıram yoktu. Sadece hayallerim ve beklentilerim vardı. Onu bulmak için her yolu denemiştim. Hâlâ her internete girdiğimde bir araştırma sitesine onun adını yazıyordum, belki yeni bir bilgi düşmüştür ona ait diye... Almanya telefon rehberindeki tüm Mustafa Kemal'lere tek tek telefon açmıştım, belki biri odur diye... Yoktu. Artık benim ona ulaşma şansım da yoktu, ama o isterse bana rahatlıkla ulaşabilirdi."
Süleyman Gündüz, duyarlı, sanatçı ruhlu bir milletvekiliydi.
Kamuoyu onu, Afrika'da, Saraybosna'da savaşın yaralarını sararken ya da Meclis kürsüsünde Nâzım Hikmet'in "Vatan Haini" şiirini okurken izliyordu.
O ise geceleri hayalinde babasına mektup yazıyordu.
"Sevgili baba, bu bir babanın bir babaya mektubudur" diye başlayacaktı mektup ve şöyle bitecekti:
"Bu son satırlarım. Seni seviyorum. Sana karşı nefretim yok, seni tanımadığım için hatıralarım da yok, sadece merak, beklenti ve sonsuz merhametim var sana karşı... Umarım kavuşuruz ve birlikte hatıralar oluştururuz."


Alman kardeş sürprizi
Dosya kapanmıştı. Ama geçenlerde inanılmaz bir şey oldu.
Mayısın son cuma akşamı akrabalardan bir telefon geldi.
Köye Iris Rena adında bir Alman kız gelmiş, Mustafa Kemal Gündüz'ün evini sormuştu. Bu, onun ikinci evliliğinden olan kızıydı. Iris, 6 dil bilen bir antropologdu. Bir Peruluyla evliydi. Kendi kökenlerini arıyordu.
Trabzon'da onu karşılayan adam, kızı Gündüz'ün evine götürmüş ve ailesinden söz etmişti. Iris, babasının anlatmadığı gerçeği orada öğrenmişti.
Süleyman Gündüz, kızın mihmandarıyla konuştu: "Biz 45 yıldır bu anı bekliyoruz. Hemen kız kardeşimle tanışmak istiyorum" dedi.
Ama görüşemedi.
Çünkü Iris, babasının evli olduğunu, 2 kardeşi bulunduğunu, hele birinin milletvekili olduğunu öğrenince şoke olmuş ve 1 hafta daha kalmayı planlarken apar topar dönmüştü.
Süleyman Gündüz, üvey kardeşinin Trabzon'dan İstanbul'a uçtuğunu öğrenince hemen alana koştu. Bir buket çiçekle kendisini havaalanında bekledi. Tanıyamadı.

Bir fincan kahve
Ama Iris'in anlattıklarından, babasının Almanya'dan sonra Avustralya'ya, Meksika'ya, Kolombiya'ya, Peru'ya ve nihayet Kanada'ya gittiğini öğrendi.
En önemlisi hayatta olduğunu öğrenmişti.
Yapbozun parçaları tamamlanıyordu. Bitiş çizgisine yaklaşmışlardı.
Tüm fotoğraf ortaya çıktığında, bir gurbetçi ailesinin fertlerinin iç içe geçmiş dramları da çözülecekti sanki...
Süleyman Gündüz, Dışişleri'nin de yardımıyla babasının Kanada'daki adresini saptadı.
Haber vermeden Kanada'ya gidip onu bulmaya ve konuşmaya karar verdi.
Bir fincan takımıyla kahve aldı. Bunu babasına verecek ve "Bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırına" sığınacaktı.
Buluştuğumuzda Kanada uçağına binmek üzereydi. Çok tanıdık bir gurbetçi öyküsü şimdi bir milletvekilinin sicilinde ve mazisinde işliydi.
"Ne yapacaksınız 45 yıl sonra babanızın izini bulunca?" diye sordum.
"Bir anda karşısına çıkıp bir bıçak gibi hayatına saplanmak istemem. Önce uzaktan izlerim, evine kim girip çıkıyor bakarım. Sonra alıştırarak tanışmak ve oturup konuşmak isterim. O, 1 adım atarsa ben 100 adım atarım. Elini öpmek, bir baba-oğul olarak 45 yılın parçalanmışlığını gidermek isterim" dedi.
Ve uçağa binip gitti.
45 yıl sonra, kendisini 1 yaşında bırakıp giden 72 yaşındaki adamı bulmaya gidiyordu.
Babalar Günü'nde, hiç tanımadığı babasıyla buluşacaktı.

'Baba, hayat boyu hep bu anı bekledim'


"'Bu senin oğlun Süleyman...' denince 'Oğlum' dedi babam... Ben 'Babam' diye kucakladım onu... Kaburga kemiklerimiz birbirine geçti sanki ve yüreklerimiz birbirine değdi. Dakikalarca öyle kaldık; konuşamadık, ağlaştık..." AKP Milletvekili Süleyman Gündüz, kendisini 1 yaşında bırakıp Almanya'ya giden babasıyla 45 yıl sonra Kanada'da buluşmasını bu sözlerle özetliyordu..


AKP milletvekili Süleyman Gündüz, en şık elbisesini giymişti o gün...
Çok güzel bir orkide buketi yaptırmıştı.
Yanında Türkiye'den getirdiği hediyeler vardı.
Lale desenli iki kahve fincanı...
Bir cezve...
Ve bir torba kahve...
Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardı ve o, tam 45 yıldır beklediği, özlediği, izini takip ettiği babasıyla buluşacaktı.
Dünyanın öbür ucunda... Kanada'da...
Bir Babalar Günü arifesinde...

Karşılaşma
Kanada'da yaşayan kuzeni İbrahim ile birlikte öğleyin babasının yaşadığı evin kapısını çaldılar.
Evde yoktu. Komşudan akşam geleceğini öğrendiler.
Akşama kadar vakit öldürdüler. Lakin vakit, ölmek bilmedi.
Süleyman Gündüz bekleme saatlerini şöyle anlatıyor:
"Olağanüstü heyecanlıydım. 45 yıl o anı beklemiştim. Ona ulaşamadan onu kaybedeceğim diye çok korkmuştum. O yüzden akşama kadar geçen süre, belki geçen 45 yıl kadar uzundu".
Akşam geri döndüler.
Süleyman Gündüz, 72 yaşındaki babasının hazırlıksız bir tanışmada şoke olabileceği endişesiyle öne kuzenini sürdü. Zili İbrahim çaldı. Kapıyı zayıf, yaşlı bir adam açtı:
"'İşte o...' dedim içimden... 'Bu o... Babam!' Kucaklaşma iştahıyla doluydum. Ama birden boynuna atlayıp sarılamadım. Frenledim duygularımı..."

Geçmeyen dakikalar
Kuzen, "Ben senin ablanın çocuğuyum, adım İbrahim... Burada üniversitede öğretim üyesiyim" diye tanıştırdı kendisini...
Mustafa Kemal Gündüz'le İngilizce konuşuyorlardı.
Kapı önünde lafladılar. Ama ev sahibi, konukları içeri buyur etmekte tereddüt etti. İlk defa bir akrabasıyla karşılaşıyordu. Tedirgindi. 10-15 dakika kapı önünde söyleştiler.
Süleyman Gündüz, bir adım geride ayakta bekliyor, 1 yaşında kendisini bırakıp giden adamı süzüyordu, içi burkularak...
"Haykırmak istiyordum, tutuyordum kendimi. Tanrım, ne geçmez saniyelerdi. Zaman, insanın etini kopartarak geçiyordu; öylesine acı verici... Bakıp inceliyordum onu... Gençliğinden bu güne kadar geçen süreci de zihnimde canlandırmaya çalışıyordum. 60'lı yılları, 70'leri, 80'leri... Karşımda duran hiç tanımadığım yaşlı adam, hayatıma imzasını atmıştı."

"Bu bey kim?"
Bir süre sonra Mustafa Kemal Gündüz, yeğeni İbrahim'e dönüp, Süleyman Gündüz'ü göstererek İngilizce "Bu bey kim?" diye sordu. "Tahmin et bakalım" dedi İbrahim.
Baba-oğul göz göze geldiler, uzun uzun bakıştılar.
"Bize benziyor, ama tanıyamayacağım" dedi M. Kemal Gündüz...
Onun üzerine İbrahim mızrağı sapladı:
"Bu, senin oğlun Süleyman..."
Gerisini Süleyman Gündüz anlatıyor:
"Öyle deyince 'Oğlum' dedi babam... Ben 'Babam' diye kucakladım onu... Ama öyle bir kucaklaşma ki, sanıyorum kaburga kemiklerimiz birbirine geçti ve yüreklerimiz birbirine değdi. Kalplerimizin atışını hissettik. Dakikalarca birbirimize sarılı halde kaldık. Kenetlendik. Birbirimizin omzuna kafalarımızı yaslayıp, 45 yıl hasret kaldığımız ten kokusunu sindirmeye çalıştık. Konuşamadık, ağlaştık."

"Saçlarımı okşadı"
Elleri oğluna kenetli halde, ama şaşkınlıkla karışık bir tereddütle "İçeri geçelim" dedi M. Kemal Gündüz...
Evde üvey anne vardı. Ressamdı. Duvarlar tablolarıyla doluydu. Ona çiçekleri ve hediyeleri verdiler.
O da şoke olmuştu.
Ama asıl altüst olan Mustafa Kemal Gündüz ile oğlu Süleyman Gündüz'dü:
"Yalnız gözlerimizin içine bakıyor, geçen onca zamanı birbirimizin yüreğine akıtmaya çalışıyorduk. Sonra ben onun dizinin dibine oturdum, elimi çocuklar gibi dizinin üzerine koydum. Ve yine çocuk gibi babamın saçlarımı okşamasını bekledim. Nitekim o, kendiliğinden okşamaya başladı saçlarımı..."
Öylece kalakaldılar.
Neden sonra baba Gündüz, "Ne içersiniz?" diye sordu.
O zaman rüyadan ayıldılar ve "Kahve" dediler.
Bu, başlama sinyaliydi.
Şimdi hayatlarının fotoğraflarını karşılıklı birbirlerine göstererek, eksik kareleri yerli yerine yerleştirecek ve ortak fotoğraflarını kuracaklardı.

Kayıplar
Babasını, annesini, eşini, diğer oğlunu, kardeşlerini, köylülerini sordu Mustafa Kemal Gündüz...
Çoğu için aldığı yanıt aynıydı:
"Passed away..." (Vefat etti.)
Bu, şaşkınlığının üzerine acı ekledi.
İkili bir hayat yaşamıştı ve bir zamanlar en sevdikleri, belki bir gün yeniden karşılaşmayı umdukları, göçüp gitmişti.
Bunun yükü çöktü omuzlarına...
Tarumar olmuştu.

Özür?
Sohbet koyulaştığında konuklar kalkmak istedi.
M. Kemal Gündüz gece orada kalmaları için ısrar etti.
"Bir hafta kalacağız. Yarın yine görüşürüz" dedi Süleyman Gündüz...
Kalıp da yanlış bir imaj vermek istemedi.
"Biz kimsenin hayatını altüst etmeye gelmedik. Herkes yine kendi hayatını yaşayacak. Sadece bir temasımız olsun istiyoruz" dedi, babasını ve eşini rahatlatmak için...
Babasının eşine dönüp "Muradıma erdim, babamı gördüm, sizi de annem olarak görüyorum" dedi.
Yol açtığı duygusal karışıklık için özür diledi.
Baba, özür dilemedi.
Zaten oğluna göre de "Özür dilenecek bir şey yoktu artık... Yaşanmış bir hayat vardı. Orada özür, af, nefret değil, sadece özlem, hasret ve kavuşma vardı."
Ayrıldılar.
Et, kavuştuğu tırnaktan tez ayrıldı.
Mustafa Kemal Gündüz, uzun süre kapıda, 45 yıl sonra buluştuğu oğlunun ardından boynu bükük el salladı.

Niagara'da baş başa
Ertesi gün saat 10.00'da randevulaşmışlardı.
Ancak baba Gündüz, oğlunun oteline 08.00'de geldi.
"Dayanamadım" dedi.
Bu kez baba-oğul baş başaydı.
"Hadi Niagara Şelalesi'ne gidelim" dediler.
Muhteşem bir gün geçirdiler.
Sanki 45 yıl donmuş bekleyen zaman çözülmüş ve baba ile oğul, ayrıldıkları günkü heyecanla birbirlerine sarılı bulunmuşlardı.
Anıları konuşarak yürüdüler.
Mustafa Kemal Gündüz, yaptığı ilk hatayı telafi etmek için uğraşırken nasıl peş peşe hatalar yaptığını anlattı oğluna...
60'lardan başlayarak başından geçenleri özetledi.

'Baba elimden tut'
Süleyman Gündüz, bir rüyada olduğunu düşünüyor, uyanmaktan korkuyordu.
"Dedim ki, 'Baba benim elimden tut, beni gezdir. Beni koştur. Düşeyim, "Baba" diye bağırayım, yardım isteyeyim senden..."
Şelaleye gelince Süleyman Gündüz'ün fotoğrafçılık damarı kabardı. Makinesine davrandı. Babası, kendi resmini çekmesini istemiyordu. Köye gelip eski dostlarıyla buluşacaktı. Kendisini gazetede çıkacak bir fotoğraftan görmelerini istemiyordu.

Artık güvende...
Bunun üzerine oğlu, şelalenin fotoğraflarını çekmeye başladı.
Bir ara demir bir bariyere tırmanıp kuşbakışı görüntü almaya çalıştı.
O an babası sımsıkı yapıştı ayaklarına...
Süleyman dedi ki:
"Biliyor musun baba, hayat boyu hep bu anı bekledim. Babam beni korusun, sarsın istedim. Korunmaya öyle ihtiyacım vardı ki... İlk defa kendimi çok emniyette hissediyorum."
Babası üzüntüyle başını yere eğdi:
"İşte" dedi, "...ben, en çok bunun için kendimi suçluyorum."
Ağlayarak kucaklaştılar.

(MİLLİYET)

25 Şub 2013 - 17:11 - Yaşam


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Akyazi.net Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Akyazi.net hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Akyazi.net editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Akyazi.net değil haberi geçen ajanstır.